10 Kasım 2012 Cumartesi

ben gördüm / min dît - bianet



Sahne Dışı Sokak Tiyatrosu Diyor ki

Açlık grevlerinin amacı ve talepleri her ne olursa olsun, bunu karşılamak gibi bir niyetleri olmasa bile yürütmenin başındakilerinin sergilediği tavır Sahne Dışı'nın söylediği gibi "İnsanlığa yakışmaz."


Ankara'da, Kızılay'da, Yüksel Caddesinde veya Sakarya'da yürüyorsanız ve birden sloganla replik arası yürekli sesler duyuyorsanız, kalabalığı yarıp sahnesini ustalıkla oluşturan bir grup görüyorsanız işte onlar Sahne Dışı Sokak Tiyatrosu'dur. İlginizi esirgemeyin, insanca bir mesaj vereceklerdir kısa bir sürede.
Ankara'da kurulmuş ama sonradan İzmir ve İstanbul'da da adlarını duyurmuşlar. Hatta şimdi eş zamanlı gösteriler yapıyorlar zaman zaman. Başka gruplardan da destek alıyorlar: Tiatro Roj, Propaganda Sanat benim bildiklerim.
Van Depremi sonrası oraya da koşmuşlar elbette. Bu gençler tiyatroyu özüne döndürmüşler. Çağdaş tiyatroya saygımız sonsuz ama bu gençlerin yaptıklarını görünce, bir anda oyuncu olasınız geliyor. Çünkü sizin de haykırmak istedikleriniz var ama profesyonel tiyatrocu olacak haliniz-vaktiniz de yok. Onlarla konuşun, sesiniz olacaklardır.
"Sahne Dışı, bir sokak tiyatrosu grubu. Bunun politik olmayanı var mıdır bilmiyoruz ama, politik tiyatro yapıyoruz. Bizi ilgilendiren konularda hem düşünsel hem de pratik anlamıyla teatral bir söz üretmeye çalışıyoruz. Direniş alanlarında, gecekondu mahallelerinde, merkezi caddelerde oyunlar oynadık. Ilk oyunumuzu 16 Haziran 2008'de Tuzla Tersaneleri'ndeki grev için oynamıştık. 'Böyle Düzene Sokak Tiyatrosu' adıyla başladığımız yola, 1 Mayıs 2009'dan beri Sahne Dışı olarak devam ediyoruz..." diyorlar kısa tarihçeleri sorulduğunda.

"Kot kumlama işçisiyim"


Gündemi takip ediyorlar ve hemen harekete geçiyorlar. Ben onları kot kumlama işçilerinin durumuna dikkat çekmek için yaptıkları gösteride tanıdım.
"Kot kumlama işçisiyim, nefesim yok, sesim ol" diyorlardı bizlere. Gösteri başlayınca insanlar yerlerinde mıhlanıp kalıyorlar.
Normal bir eylem bu kadar dikkat çekemez. Zaman zaman ortaoyununa dönüyor gösteri. Halktan birileri laf atıyor. Hazırcevap olmak, gerginlik yaratmadan varsa bir anlaşmazlık çözmek gerekiyor.
Bu gösteride seyircileri izledim ve dinledim ben, sahnelenen oyundan çok. Oyuncular kotları yere serip, tebeşirle etrafını çizerek Konur Sokak'tan Yüksel Caddesi'ne doğru ilerliyordu. "Kot kumlama işçisiyim, nefesim yok, sesim ol!" repliği tekrarlanarak.
İşçi olmaları olası iki kişiden biri diğerine, "Yahu kotları mayın gibi döşüyorlar, gördün mü" demişti. Bir diğer kulağıma çalınan ses ise " Ya gel oğlum, ne bakıyon?" a yanıt olan "Ya bi dur ne diyorlar bakalım, gideriz"di.
İşte bu sanırım, tam da hedeflenen şeydi. Halkı tiyatroya dahil etmek, halkın önüne pat diye çıkmak. Meramını anlatmak ve toplumsal duyarlılığı gıdıklamak. Bana kalırsa her insanın toplumsal ve dolayısıyla siyasal duyarlılığı vardır-az veya çok-; iş onu ortaya çıkarmakta. Bu gençler bunu yapıyorlar. Çok fazla çıngar çıkarmadan, sanatın diliyle, tamamen barışçıl bir eylemlilikle.

"Görmezsen yoksun"
En can yakan gösteri çoğumuzun içinde acı bir ikilem haline gelmiş, Kürt tutsakların açlık grevleriyle ilgili: Aslında ölüm oruçları.
Bu konuda, herkesin gerçekten farklı görüşleri var. Asıl muhatap olan yürütmenin başındakiler ise beyanlarıyla bizi-sıradan vatandaşları yani- utandırıyorlar. Ölüm oruçlarının amacı ve talepleri her ne olursa olsun, bunu karşılamak gibi bir niyetleri olmasa bile böyle bir tavır sergilemek gerçekten Sahne Dışı'nın söylediği gibi "İnsanlığa yakışmaz."
Halk olarak da görmezden gelmenin, ölümler başladıktan ya da açlık grevlerinin belki de ölümden daha vahim olan beynin işlevsel bozukluk hastalıklarına tutulması sonrasında üzülmenin, artık bir anlamı kalmayacağını haykırıyor Sahne Dışı. Seyirciler "ben gördüm" diyorlar, Kürtçesiyle "min dit."
Bana göre ölüm oruçlarının muhataplarının asıl insafsızlığı ise gündemi takip ettiğim kadarıyla taleplerin insan hakları çerçevesinde tamamen legal oluşu. Ölüm oruçları ile bunları duyurmak zorunda kalmak, acaba hangi mantıkla açıklanabilir? (Bu soru hükmedenlere) Önce insanları sıkıştırıyorsunuz, itiraz edince de kızıyor hatta hakaret ediyorsunuz.
Konu sokak tiyatrosu yapan "gençler" olunca Ekşi Sözlük'teki yansımalarına baktım.
Geçen yıllardan bir oyun duyurusunu aynen yazarıyla alıntıladım:
"Sahne dışı sokak tiyatrosu'ndan tmk mağduru çocuklar için kayıp harfler masalı"
türkiye'de bir yıl içinde diyarbakır, adana, mersin ve çeşitli illerde çıkan gösteriler sonrasında tutuklanan ve yargılama süreçleri devam eden çocuklar var. içinde yer aldıkları eylemler taş atmak ve gösterilere katılmakla sınırlı olan bu çocuklar 20 yılı aşkın cezalar almalarına yol açabilecek çok ciddi suçlarla yargılanıyor.
sahne dışı sokak tiyatrosu olarak, 18 ekim çarşamba günü meclis'e gidiyoruz. "kayip harfler masalı"nı gerçek izleyicisi olan çocuklara ulaştıramadığımız için belki oradan sesimizi duyarlar umuduyla meclis'in önünde oynuyoruz.
sahne dışı bir kez daha ışıkların dışında kalanlara dönüyor yüzünü. ezberlerin dışında kalanlara, sözleri ezbere gelmeyenlere...
çocuklara sesimizi duyurmak umuduyla, geleceğimiz olan çocukların yanında olmak için, oynuyoruz.
çocuklara için adalet istiyoruz! ve bir kez de biz tekrar ediyoruz: çocuklar çocuktur efendiler!
bizim bir masalımız var onlar için. yüzlerindeki gülümseme için. gelin, dinleyin ve onları bulup anlatın diye
18 kasım çarşamba, tbmm dikmen kapısı önü, saat: 13.00
sahne dışı sokak tiyatrosu
18.11.2009 00:43 atmacaged"
Bu gösteri polis engeline ve saldırısına maruz kalmış. Bir de polisler,"Burası sahne değil, meclis" diye azarlamışlar gençleri. Onlar da bunu bilmiyordu sanki...
Bu konuda bir diğer Ekşi Sözlük entry'si ise:
"Masalları heybelerinde diyar diyar çocukları aramışlar ama bakmışlar çocukların çoğu tmk mağduru, onlar da karar vermiş çocukları bulana kadar masallarını büyüklere anlatmaya.
'sahne dışı' politik tavırlarıyla oyunlarını sergiliyor öyle sahne kaygıları da yok hani çünkü onların sahnesi dünyanın ta kendisi.onları dtcf'nin işten çıkarılan yemekhane işçileri için "yanlız değiliz" oyununu sahnelerken, 12 eylülde karanlığı işaret ederken,tekel işçilerine destek olurken ,meclisin önünde tmk mağduru çocukların seslerini duyruken ya da gecekonduların arasında gür sesleri yankılanırken karşılaşabilirsiniz şaşırmayın, dedik ya onların sahnesi dünya.
13.01.2010 21:46 dinakaki"

Şöyle bir blogları var: "Sokaklarda bir hayalet var", çok yaşasın...
*Hanife Türkseven - Ankara/  Günlerden Ölüm Oruçlarının 61. Günü
11 Kasım 2012, Pazar

26 Haziran 2012 Salı

Van Çocuk Şenliği/ Haziran 2012



üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü
karşısında
önüm açık gezerdim

Van'a gidiyoruz, göğsü yıldızlı gökyüzünün karşısında önümüz açık gezmeye


Paylaşmaya gidiyoruz. Çocuklarla birlikte oyun oynamaya, uçurtma uçurmaya gidiyoruz. Misafirliğe eli boş gidilmezmiş; kitaplarla, balonlarla, uçurtmalarla, filmlerle, masallarla gidiyoruz. Almaya ve vermeye gidiyoruz. Ne sadece alacak, ne sadece verecek durumdayız; biliyoruz. Büyük şehirlerin tantanasında yitmiş çocuklar olarak, yitirdiğimize inandırıldığımız bir masalı, paylaşmanın, birlikte yaşamanın, birlikte eğlenmenin ve üretmenin masalını, çadır kentlerde yitmiş çocuklarla yeniden kurmaya gidiyoruz. Hepimizi her yandan saran karanlığa inat, ışığı paylaşmaya gidiyoruz. Nefes almanın gittikçe zorlaştığı günlerde bir nefesi paylaşmaya gidiyoruz. Farklı yerlerinde yittiğimiz aynı soluksuz hikayenin içinde bir nefeslik umut için uçurtmalarımızı salacağız gökyüzüne.
   Van'a gidiyoruz, bu kez birlikte neşelenmeye...
...
Dedik ve yola çıktık. Sahne Dışı, Van Gönüllülerini Arıyor Grubu, Felsefe Okumaları Grubu olarak, Sel Yayıncılık'ın da desteğiyle Van'a gittik. Şimdilik fotoğrafları paylaşıyoruz.  

21 Şubat 2012 Salı

"nasıl tartışmışlar..." etiketi

Bu etiket altında, şu anda da tartışılmakta olan meselelerin başka tarihsel anlarda nasıl tartışılmış olduğuna dair alıntılar paylaşacağız.

Tarihsel algısını kaybeden insan bilinci, her türlü güncel sorunu tek bir yönüyle, güncelliğiyle, değerlendirir. Oysa çoğu zaman aynı meseleler, farklı tarihsel anlarda olmaları nedeniyle kaçınılmaz olarak başka bağlamlarda, tartışılmıştır. Aynı tartışmanın farklı tarihsel anlarda nasıl yürütüldüğünü görmek bugün için özgün olan yanlarını da kavramamızı, farklı bağlantılar göstererek meseleyi daha geniş bir perspektifle ve kendi tarihselliği içinde değerlendirmemizi sağlar.

Paylaştığımız alıntılarda tek ölçü rastlamış olmaktır. Seçimimiz, alıntı içindeki taraflardan biri olduğumuz anlamına gelmez.

Bizim henüz rastlamadığımız ya da gözümüzden kaçan, sizin paylaşılmasını istediğiniz alıntılar olursa lütfen paylaşılması için öneride bulununuz...

Ahmet Hamdi Tanpınar - Huzur
1949 yılında aydınlar yeni'ye duydukları ihtiyaç ve onu nasıl karşılayabilecekleri konusunda şöyle tartışmışlar... 
(...)